Güzel bir gün, transferler bitmiş, dünya starı hoca gelmiş, bir Fenerbahçe taraftarı için her şey yerli yerinde. Peki sarı-lacivertlilerin skoru aldığı maçın sonunda oyun heyecan yaratmış mıdır?
Düşük tempoda başlayan maçta, hatlar arasındaki kopukluk ve top kayıpları göze çarpıyorken, Maximin golü ve bireysel çabasıyla kazandırdığı penaltıyla takımına rahat bir nefes aldırdı. Peki gerçekten rahat nefes aldırdı mı? Özellikle 2-0’dan sonra soyunma odasına gidene kadar baskı yiyen Fenerbahçe’de aksayanlar nelerdi? Öncelikle sol taraf. Çağlar-Jayden arasındaki uyumsuzluk ve Maximin-Jayden arasındaki kopukluk, derbi öncesi Okan Buruk’u “Acaba burası mı?” diye düşündürtmüştür. Kasımpaşa da pozisyonlarını bu bölgeden üretti ama değerlendiremedi. Çünkü “ligde takımlar arasındaki kalite farkı” manşeti bu sezon katmerlenerek devam ediyor. Üç büyüklerin özgeçmişi sükseli oyuncuları karşısında ligin diğer takımlarının mücadelesi çok zor. Kasımpaşa da bu bireysel kalitenin kurbanı oldu.
Fenerbahçe’de bir başka aksayan da En-Nesyri idi. Dzeko ve Nesyri karşılaştırması yapmak, oyuncu profili açısından doğru değil gibi gözükebilir. Ama Nesyri bu kadar etkisiz oynadığında, Dezko’yu kesme ihtimali yok dedirtiyor. Geçenlerde İngiliz gazetelerinde bir analiz vardı, topa en az dokunup en çok gol atan oyuncular listesi. En Nesyri 5. sırada. Yani Dzeko’nun derine geldiği, topu dağıttığı, bazen 10 numara gibi oynadığı oyunu Nesyri’den beklemememiz lazım ama o zaman ön hattaki kopukluğu çözecek, önde top tutup baskıyı kıracak oyun nasıl olacak, bunu henüz izlemedik. İzleyene kadar da iki golcünün karşılaştırması çok yapılır, kazanan hep Dzeko olur.
Ligdeki takımlar arasındaki farkla, büyükler bireysel kaliteyle skoru alıp seyir zevki yüksek oyunu geri plana atacak gibi duruyor. Fenerbahçe’nin skora rağmen tatsız oyununu buna da bağlayabiliriz, Mourinho’nun sonuç odaklı oyun anlayışına da. O zaman soru şu, skorun mutlu ettiği bir maçtan sonra peki oyun mutlu ediyor mu diye kaç taraftar düşünür ki?
Bir yanıt bırakın