Yapay zekada “duygusal üstünlük” yarışı başladı

Neredeyse bugüne kadar yapay zeka modellerinin başarısı; bilgiye erişim, mantık yürütme ve analitik becerilerle ölçüldü. Ancak sektör son dönemde farklı bir yöne evriliyor. Yeni veriler, yapay zeka geliştiricilerinin artık duygusal zeka üzerinde yoğunlaştığını gösteriyor. Yani modeller artık yalnızca neyi bildiğiyle değil, nasıl hissettirdiğiyle de rekabet ediyor.

Yeni bir döneme giriyoruz

Bu dönüşümün en çarpıcı işaretlerinden biri geçtiğimiz günlerde geldi. Açık kaynak dünyasının önemli oluşumlarından LAION, duygusal zekaya odaklanan yeni bir araç paketi duyurdu: EmoNet. EmoNet, ses kayıtları ve yüz fotoğraflarından duyguları analiz eden açık kaynaklı araçlardan oluşuyor. Amaç, makinelerin insan duygularını doğru bir şekilde tanımasını sağlamak.

Yalnızca bağımsız geliştiriciler değil, büyük teknoloji şirketleri de duygusal zekayı öncelik haline getiriyor. EQ-Bench adlı test, modellerin duygusal karmaşıklıkları anlama yeteneklerini ölçüyor. EQ-Bench’in geliştiricisi Sam Paech, özellikle OpenAI’ın ve Google’ın Gemini 2.5 Pro gibi modellerinin son altı ayda bu alanda ciddi ilerleme kaydettiğini belirtiyor.

Bu ilerlemeler yalnızca sektörel değil, akademik dünyada da dikkat çekiyor. Geçtiğimiz mayıs ayında yayınlanan bir araştırma OpenAI, Microsoft, Google, Anthropic ve DeepSeek gibi şirketlerin modellerinin, duygusal zeka testlerinde insanlardan daha iyi performans gösterdiğini ortaya koydu. İnsanlar testte ortalama %56 başarı gösterirken, yapay zeka modelleri %80’in üzerine çıktı.

Yapay zeka “okur-yazarlığı” mı gerekiyor?

Yapay zekanın duygusal zekaya sahip hale gelmesi, sadece teknik bir başarı değil, aynı zamanda etik ve psikolojik riskleri de beraberinde getiriyor. Son dönemde medyada sıkça yer alan bazı örnekler, insanların AI ile kurduğu sağlıksız duygusal bağların ciddi sonuçlar doğurabileceğini gösteriyor.

Bazı kullanıcıların yapay zeka modelleriyle girdikleri yoğun sohbetlerin ardından gerçeklik algılarını yitirdiğini ortaya koyan vakalar halihazırda mevcut.

Bazılarına göre bu riskler duygusal zeka ile çözülebilir. EQ-Bench testinin geliştiricisi Sam Paech’e göre, yüksek duygusal zeka, modellerin manipülatif davranışlardan uzak durmasını sağlayabilir. Ancak bu, geliştiricilerin modellerin ne zaman geri çekileceği, ne zaman destek sunacağı konularında hassas kararlar almasını gerektiriyor. Duygusal zekanın yüksek olması, başıboş bir şekilde empati kurulacağı anlamına gelmiyor.

Tüm bu gelişmeler, gelecekte yalnızca yapay zeka üretmek değil, onunla sağlıklı ilişkiler kurabilmek için de bir tür dijital okuryazarlığın şart olacağını gösteriyor. Çünkü artık mesele yalnızca “ne söyledikleri” değil, nasıl hissettirdikleri olacak.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*